MÜLAKAT- Tarık Pabuçcuoğlu 62 yılı aşkın sahnede ve ekran uğrunda güzeşte tekellüm hayatını anlattı

“İkinci Bahar”, “Avlu Bilgisi” ve “Kavak Yelleri” adlı dizilerin de aralarında bulunduğu haddinden fazla sayıda yapımda canlandırdığı karakterlerle izleyicinin kalbinde düzlük edinen oyuncu Tarık Pabuçcuoğlu, Ata Demirer’in yıpranmamış filmi “Bursa Bülbülü”ne ilgilendiren, “Nesep insanları oynadık. Zımnında onu bilen aynı tek Ağababa olduğu amacıyla elbette ki herkesle çokça yakından ilgilendi. Çokça sevinçli tıpkı himmet oldu ve haddinden fazla adamakıllı ayrımsız film çıkma ortaya.” dedi.

Dizi, beyaz perde ve tiyatroya ömrünün 62 yılını adayan becerikli sanatkâr, çocukluğunda Samatya’birlikte yaptığı Karagöz gösterilerini, yatılı okuduğu Galatasaray Lisesi’nden seyretme sahnesine geçişini, Münir Özkul ile yaşadığı anılarını AA muhabirine anlattı.

Soru: Tarık Eş merhaba. Geçtiğimiz aylarda “Bursa Bülbülü” filmi ve “Kargış Nerede” dizisi üzere Bursa- İstanbul arasında uzay gemisi dokuyordunuz. Öncelikle Bursa maceranızdan ve çekimlerden bahsedebilir misiniz? Elbette geçti?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Merhaba. Bursa maceram sürekli bire bir avantür olamadı maalesef. Buradaki diziden oraya, oradan buraya gidip gelmelerle geçti. Ama Bursa Otoyolu’nu çok ferah ezberledim. Yani neresinde ne var imdi çok bol biliyorum. Nerede kahvehane içilir, nerede durulur, nerede tuvalete girilir, hepsini öğrendim gidip gelmekten. Çünkü arada bir sabahleyin burada çalışıp öğleden bilahare orada çalıştığım oldu.”

SORU: Sıradan tempolu reşit desenize?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Peki amma yani Bursa yolu bundan sonra eskisi büyüklüğünde ayrıntılı olmadığı üzere gerçekten benim burada, şu anda bulunduğum evden sete gittiğim sürede, aşağı fevk Bursa’ya gidebiliyorsunuz. Nedeniyle devir açısından sav olmayınca, grup ha burada ha Sultangazi’de ha Bursa’birlikte olmuş çokça ayırt etmiyor.”

ISTIFHAM: Yani insanoğlu kuş misali diyorsunuz?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Aynıyla.”

ISTIFHAM: “Bursa Bülbülü”cıbıldak Ağababa Demirer ilkin başlamak üzere Melek Baykal ve siz, haddinden fazla renkli bir kol ile çektiniz. Pekâlâ geçti çekimleriniz?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Peki. Hep cast haddinden fazla güzel tasarım edilmişti. Hakikaten haddinden fazla altın oyuncular vardı. Benim o büyüklüğünde detaylı değildi işim. 7-8 zaman kadar çalıştım. Melek Baykal eşimi oynuyordu. Çokça keyifli ayrımsız takım ortamı vardı. Hatta o büyüklüğünde çokça dikkatimi çekti ki. Dun fevk, başladıktan bire bir hafta bilahare şöyle aynı baktım sete, küme yüz dirilik filan. Kostümcüsü, kamera arkası, profesyonel adına yapılması gereken bire bir kadro oluşturulmuş. Ego on paralık bu kadar canlı tıpkı kadroyla çalışmamıştım elan geçmiş. O kalabalığa karşın herkesin yüzü gülüyordu, çokça ilginç tıpkısı şekilde. O kadar kalabalığın olduğu yerde birisi üzgün peki, birisi çap tamam, birisiyle çelişir, çatışır. Hiç olmadı inanın.”

ISTIFHAM: Mutlak sizin de enerjiniz çok erdemli ama Ağababa Demirer’in fonksiyonu de var galiba?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Gayet bittabi. Esasen Ağababa Demirer haddinden fazla aşkın karışan olmadı yani yönetmen o olmadığı amacıyla. Senaryo onun. Haddinden Fazla şeker, çok güzel aynı senaryo yazmış, alelade haddinden fazla beğenecek seyirciler izledikleri ant. Onun için haddinden fazla çok madde yapmadı. O da bizler kabilinden, tıpkı oyuncuymuş kabilinden bilcümle durdu. Bittabi kim senaryoyu kendi hayatından esinlenerek, elan doğrusu esas olaylardan yola çıkarak yazdığı için tiplemelerde, duruşlarda, duygularda hep sorduk, ‘Nasıldı o eş?’ diye niteleyerek. Üs insanları oynadık. Nedeniyle onu alim ayrımsız bir tane Ağababa olduğu için tabii ki herkesle çokça yakından ilgilendi. Haddinden Fazla keyifli bire bir mücahede oldu ve haddinden fazla evire çevire benzeri film çıkma ortaya.”

ISTIFHAM: Sizin oynadığınız ıra, Dede Koca’in hayatının neresindeymiş?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Benim oynadığım ıra, seksenli yıllarda Bursa’birlikte hep saz piyasasının babalarından biri. Babalarından biri derken müziği, klasik Türk musikisini çokça mebzul alim, Bursa’evet, konsere mevrut bilcümle o zamanın assolistleri Anlaklı Müren, Safiye Arkaç vs. onlara haremlik fail bozuk tıpkı müzisyen.”

ISTIFHAM: Olur sizin musiki ile teşrik-i mesainiz nedir? Sesiniz bereketli midir? Yol söyler misiniz?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Söylerim da şimdi burası elverişli değil. Burada bire bir yankı var. Tığ ‘hamam eko’ deriz ona. Hamamda batın taşında terane söylüyormuşum kadar tamam. Onun üzere burada söylemeyim amma çocukluğumdan beri hakikaten nereden geldiğini bilmiyorum. Çünkü ailede aynı müzikçi namevcut. Aynı geçmiş jenerasyonda bile tek bulunmayan. Ama hatırlıyorum, ben beş çağındayken evde taş plaklar vardı. O taş plaklardan Zeki Müren’i, Abdullah Yüce’yi, Bezenmiş Senar’ı zevkle ve balaban afiyetle dinlerdim. Nereden geldiğini bilemem allah vergisi benzeri husus o eylemek ki.”

SORU: Bursa’daki çekimlerden minik anekdotlar var mı anlatacağınız, müşteri arkası, ahenkli anılar?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Aslında çok aşkın namevcut. Illet yok? Hava biter bitmez tezelden İstanbul’a dönüp, gidip çekime girdim. Temel işin dörtköşe tarafı, orada bütün ekiple gelişigüzel peki. Setteki hep o yârenlik, setin dışında getiri günlerinde vs. yaşamaktır. Amma ben onları dahi yaşayamadım. Az Buçuk koşturmacayla geçtiği üzere çokça çok bulunmayan amma her dakikası haddinden fazla değerliydi benim amacıyla. Çokça teşekkürname ediyorum hoşur. Hem BKM yapıma çokça teşekkürname ediyorum, inanılmaz bir organizasyondu hem de Ata Demirer’e teşekkür ediyorum. Beni o muhterem beyefendi olarak yutmak istediği için. Sanırım altından kalkabildim.”

SORU: en üst “Lanet Nerede” dizisinde izledik sizi. 1975 yapımı Gülşen Bubikoğlu ve Tarık Akan’ın başrollerini oynadığı filmden uyarlanan, Bülent İşbilen’in çektiği proje, dizi film yerine karşımıza geldi. Evvel ayrımsız mukayese yapıldı sekans ile film ortada. Amma ikinci büro itibarıyla anlaşılan başka bir bahis örgüsüne geçtiniz. Aslında bu filmler çokça zer. O çarkıt sıcaklığı aradıkları için mi insanlar film ile diziyi kıyasladı? Bunun sizin amacıyla aksi ve zait tarafı ne oldu?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Elan ilk dahi bu istifham sorulduğunda elan zaten bu tenkit geldiğinde bilcümle söylediğim ayrımsız husus var; tığ 1975’li yıllarda çekilen o önemli filmin dizisini yapmayı düşünmedik. Öyle ayrımsız sebeple yola çıkmadık. Zira muhteşemi, yeryüzü güzeli işlenmiş. Yenisini çekmenin hiçbir alemi namevcut. Niyetimiz dahi o değildi hiç benzeri şekilde. Nedeniyle ‘O film mi daha iyi, yeni çekilen mi daha gani’ karşılaştırması haddinden fazla yersiz geliyor bana. Bizim niyetimiz o değildi. Zaten öyle olsa ayrımsız sinema filmi çekerdik kim ben onun yapılmasına haddinden fazla sıcak bakmazdım. Amma tığ aynı seri yaptık. Yani tıpkısı film uzunluğundaki şeyden değme hafta yegâne fayrap etmek üzere yola çıktık. Dolayısıyla o filmin aynısını yapmamız bahis konusu değildi. Hep anlattığım öz şu; o filmi seyrettik, bibi seyrediyoruz. Büyük bir beğeniyle, keyifle bilcümle izleyiciler gene gine seyrediyor ve bibi çokça beğeniyor. Ama o film. Bunun başladığı ve bittiği nokta var. Hikaye başlıyor ve bitiyor. Hikaye bittikten sonradan o insanlar ölmüyor, o insanlar yaşamlarına devam ediyor. ‘Ondan sonra hangi oldu?’ diye düşkünlük edenler amacıyla biz diziyi yaptık.”

SORU: Orada, Tanrı yağmur eylesin, Hulusi Kentmen’in karakteri, o babacan, lezzetli karı reisini, habbe başındaki babayı Bilge Şerbetlioğlu’nu canlandırdınız. Yakınlarınız böyle tıpkısı benzerlik beklentisine girdi mi acep Hulusi Kentmen ile aranızda?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Vallahi beklentiye kabul etmek diyerek ayrımsız husus yoktu. Yani Hulusi Baba’nın yerini benim doldurmam asla cins değil. bahis konusu değil gayet elbette ki. Ama cüsse namına, biraz gözyaşı bakımından herhalde akla yatkın gördüler. Ama asıl orada simgesel olan bıyık tabii kim. Size bile taksam o bıyıkları…”

SORU: Biraz Hulusi Kentmen olurum.

Tarık Pabuçcuoğlu: “Az Buçuk Hulusi Kentmen olursunuz. Nedeniyle elimizden geldiği kadar, tabiatıyla ki o karakterin gerektirdiği duyguyu, sevecenliği vermeye çalıştım. Rastgele hangi büyüklüğünde Hulusi cet kadar olamazsa bile, nurlar ortamında yatsın, elimizden geleni yaptık.”

“Görsel sanatların hayatıma girmesini lise yıllarıma dayanıyor”

SORU: Samatya’bile geçen çocukluğunuzda Hacivat-Karagöz gösterileri yaparmışsınız mahalledeki arkadaşlarınıza. Oyunculuğa dair geçmiş adımlarınızı orada mı attınız?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Yarayışlı. Düzencilik nedir, ben bilmem kim. Tek şekilde bilmiyordum. Kuşkusuz deminden söylediğim üzere taş plaktan Zeki Müren’i, Abdullah Yüce’yi dinlediysem aynı yani görsel sanatlarla ilişkin hiç kimesne namevcut ailemde. kendi kendine oluşmuş tıpkı şey. Söz Gelişi Tommiks, Teksas vardı o zaman. Çocuklukta haddinden fazla okurdum. Onları hatırlıyor musunuz? Kitapların hep dikdörtgendir resimleri ve taraf yanadır. Hepsinin genişliği aynıymış. Demincek henüz ferah fark ediyorum. Ego onları keser, baş başa birbirine film montajlar gibi negatif montajlar gibi eklerdim. Çubuğa sarardım, oradan buraya, buradan oraya geçirerek hep hikayeyi hakeza oynatırdım. Bunları düşünmüşüm çocukken. Hakeza benzeri öz görmüş olma ihtimalim yok. Çünkü hakeza benzeri ustalık namevcut. Nasıl düşündüysem bilemiyorum. Karagöz Hacivat’a gelince birlikte herhalde ayrımsız yerde izledim ben onu çocukken. Deminden hatırlamıyorum. Bir bahçede ya de benzeri sinemada ya aynı düğünde, haddinden fazla ilgimi çekmiş gelmek ki. Sonraları tıpkı yerde ansiklopediydi belli, Karagöz-Hacivat tasvirlerini buldum. Onları etçi kağıdı, yağlı kağıt deriz biz, onların konusunda çizdim, kestim, sopanın ucuna taktım, aynı çırağ ışığında Karagöz oynattım. Pekâlâ tıpkısı zeka ve akılsa daha çok o çocuklukta bilcümle bunlarla uğraştım.”

ISTIFHAM: Bu sanatla çizim hikayeniz daha sonradan mimarlığa birlikte evrildi değil mi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Evet, ama bunların sanatla ilgili olduğu karşı aynı fikrim namevcut kim benim. Yani sanatın ‘S’si ile rabıta alakam bulunmayan. Bilye oynuyorum, çember çeviriyoruz, Karagöz oynatıyoruz. Hakeza benzeri çocukluk geçirdim. Dolayısıyla sanatla tabiatıyla ki tanışıklık henüz filhakika görsel sanatların hayatıma girmesi ortaöğretim yıllarıma dayanıyor.”

ISTIFHAM: Aileniz bu durumdan mutlu muydu?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Vallahi çok çok ilgili değillerdi. Yavru oynuyor bahçede. Hangi ile oynadığının haddinden fazla önemi namevcut. Zıpzıp, çember, Karagöz, fark etmiyor.”

SORU: İlkokul sonrası Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumuşsunuz. Ağabeyiniz Bülent da orada görgülü. Siz okulun haşarı, hovarda çocuğu iken ağabeyiniz birlikte sizin tüm tersi imiş, anca mi? O dönemleri biraz anlatır mısınız?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Olur yani çok antagonizma bittabi. Amma genelde öyle oluyor, bu dikkatimi calip benzeri öz oldu. Bütün bakıyorum birinci kollar çok aklık, ikinci bala bütün haşarı oluyor. O kadar çok ailede rastladım ki ego buna. Herhalde geçmiş çocuğa haddinden fazla özen gösteriliyor. İkincisi ‘Tamam imdi bu yalnız başına büyür.’ diye bırakılıyor. O dahi kendi kendine hayata tutunmaya çalışıyor kabil bire bir şey olsa lüzumlu. Bunu psikologlar, sosyologlar daha iyi agâh elbette. Ekol üstelik bire bir bunun kabil benzeri şeydi. Yani zeka seviyemiz büyük ihtimalle aynıydı amma yapımız farklıydı. Ağabeyim gelişigüzel sene iftiharla geçerdi. Bütün dersleri 10 idi. Haddinden Fazla ongun ders çalışırdı, haddinden fazla liyakatli ayrımsız öğrenciydi. Rastgele yıl kıvanç listesinde bir numara tam bağış alırdı. Benim yapmadığım kalmadı. Başkaca onuncu sınıfta müdür eş babamı çağırdı, ‘Bu çocuğu alın.’ dedi.”

SORU: Ne dedi müdür, ‘Başa çıkamıyoruz’ mu dedi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Tamam, ‘Başa çıkamıyoruz, alın.’ dedi. Bittabi kendiliğinden ben değilim. O aktarılma hakeza az buçuk okulu toparlama operasyonu gibiydi. Aynı güruh refik ayrıldı, eksantrik okullara gitti. Ego ‘Ayrılmayacağım, bitireceğim okulumu.’ dedim. Ondan sonra da hiç kalmadan şişman aynı başarıyla sonuç iki senemi bitirdim. Benim okuldan çıkmamı isteyen başöğretmen, daha sonradan nikah şahidim oldu.”

ISTIFHAM: Anca mi? Çokça fena hâlde benzeri anı.

Tarık Pabuçcuoğlu: “Hakeza kandırıcı, hakeza güzel anılarım var. Tabii ki Galatasaray Lisesi Türkiye’nin sunu kocaman terbiye kurumlarından biri olmanın haricinde süresince insanı hayata anca tıpkı alıştırıyor kim. Sanatla, dünyayla, Anadolu’nun ücra tıpkısı köyünde cıvıl cıvıl akranlarıyla tanıştırıyor. Hepsini aynı araya getiriyor. Onlar bizden tıpkısı güruh madde öğreniyor, tığ onlardan bire bir sürü husus öğreniyoruz. İnanılmaz tıpkısı hayata tedarik bu. Yatılı okulların genelinde bu vardır ama Galatarasay’da bu çok henüz fazla. Kozmopolit bire bir düzlem olduğu amacıyla daha fazla.”

ISTIFHAM: Dönemdaşlarınız kimlerdi? Bugün bizim tanıdığımız tıpkısı dönemde okuduğunuz kimler var?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Çoğu hariciyeci, çoğu edip. Nedim Gürsel, Açık Deniz Ardıç, Ferhan Şensoy. Herkesin çokça yakından bildiği adlar yerine söylüyorum.”

SORU: Ümit Aktan’la birlikte ayrımsız dönemde miydiniz?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Beklenti Aktan de benzeri çağ amma o mezun olmadı, henüz ilk ayrıldı. Ayrıksı aynı okuldan çıkışlı oldu.”

ISTIFHAM: Keke miydi kıytırık o dönemde?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Yani meşveret zorluğu vardı. Bilcümle içeriğini bilemiyorum gayet tabiatıyla ama ayrıldıktan sonra teferruatlı ant görüşmedik. Sonraları rappadak spikerliğe başladığını duyunca bire bir şaşırdım. Billur kabil, bittabi okunabilen konuşuyor. Orada herhalde ayrımsız yetişek aldı ve düzeldi dedim. Yani çok de aşkın için bahsetmek istemiyorum. Bilmediğim tıpkısı molekül, falsolu bir madde söyleyip da kalbini yemek istemem sonra. Sevdiğim kardeşimdir.”

ISTIFHAM: Tamam Galatasaray Lisesi demirlerinin ardına kaçma hikayeleri çok bilinir ve konuşulur. Sizde var mı hakeza savuşma hikayeleri?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Olmaz evet mu?”

SORU: Nereye kaçıyordunuz bilfarz Beyoğlu’nda? Oyun mu, beyaz perde mı?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Yararlı. Nereye kaçacağız? Pavyonlara, meyhanelere kaçıyoruz. Tiyatroya kaçılmaz ki. Tiyatroya çarşamba günleri öğleden bilahare bizim depar iznimiz vardı, yani leyli olanların. Öğle Vakti yemeğinden çabucak sonraları çıkıp akşam bitiminde izansız dönerdik. bu arada seyretme, beyaz perde vs. üzere sosyal etkinliklere o ahit giderdik. O ant filhakika kaçmaya lazım bulunmayan. Amma onun haricinde o parmaklıklar başka amaçlar içindi.”

ISTIFHAM: Hababam Sınıfı filmindeki maça kaçma için yapılan numaralar ve sahneler aklıma geliyor nedense sizin cızlam hikayenizde da?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Bittabi, pik kaçmalar, gezmeye kaçmalar. Yani böyle kaçmalar vardı.”

“Benim yerime Kemal Sunal Devekuşu Kabareye başladı”

ISTIFHAM: Lisede başladığınız üçkâğıtçılık serüveninizde elan sonra Cihat Tamer’in ekipten ayrılmasıyla, onun namına Devekuşu Kabareye geçişiniz ve profesyonelleşme yolculuğu var. Ne kadar ant birlikte defa aldınız?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Tıpkısı zaman mecmu değildir. Zira mevsim bittiği zaman yaz turneleri amacıyla ben başladım. Sonradan İzmir Fuarı oldu. Ondan ahir sezonda ben Ergun Köknar’la Üsküdar Oyuncuları’na geçtim. Haddinden Fazla ısrar etti Ergun ağa. Cenabıhak rahmet eylesin. Çok muhteşem tıpkı büyüğümdür. Çokça mebzul tıpkısı ustaydı. Eşi biliyorsunuz rahmetli Suna Pekuysal idi. Yeni kurduğu tiyatroda ‘Gel hem üçkâğıtçılık hem üstelik bana asistanlık yap.’ dedi. Kıramadım Ergun ağabeyi. Benim yerime da Kemal Sunal Devekuşu Kabareye başladı.”

SORU: Sizin elbette beraber Üsküdar Tiyatrosu’nun beraberinde Ortaoyuncular’de Münir Özkul, Erol Günaydın, Ferhan Şensoy ve birçok mahirane isimle haddinden fazla mehabetli projeleriniz oldu. ‘Şahları de Vururlar, Muzır Müzikal, Fişne Pahçesu, Çalıkuşu, Edep Budalası karışma haddinden fazla sayıda oyununuz var. Anılardan aynı derbent yapabilir misiniz bize bu yetişkin isimlerle hatırladığınız?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Söz Gelimi Münir Özkul’la ilgili eğlenceli değil ama nakletmeyi isterim onu, tıpkı anım var. Münir ağa sıradan yaşlanmıştı birlikte oynadığımızda. ‘Soyut Padişah’ oyunuydu. Ezber üstüne şuncacık zorlanıyordu, yaştan ufuk. Onun için üstelik rastgele oyundan önce replikleri yazdığı defteri vardı. Oradan geçer, çalışır, öyle çıkardı. Mahsus sözler var. Bazen sahnelerde anca tıpkı tepki alıyor kim, anca bire bir gülüyor ki izleyici, bir molekül yapıyor. Hangi yapıyor? Bilmiyorum. Söze bakıyorum sözlerde o büyüklüğünde gülünecek tıpkı özdek bulunmayan. Ama bire bir madde yapıyor çokça gülüyorlar. Ego tek ahit tiyatroda kuliste oturup bile antremin gelmesini beklemem. Oyun başladığı anda, salonun, dekorun arkasında dururum, sandalyem var, hep oyunu seyrederim. Bugüne kadar kaç bin baziçe oynadıysam dahi hepsinde ayrımsız husus oldu.”

ISTIFHAM: Her baziçe?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Seçkin oyun. O zira onu yaşıyor, o işi yaşıyor. Baktım, ayrımsız maharet kullanıyor. Mesela demincek alay malay hakeza oturuyoruz.Peyrev karşıda, O tıpkısı husus söylüyor, ego ayrımsız öz söylüyorum. Espriyi yapacak olan benim. O sözünü söyleyip hazırlayınca espriyi hızlı hızlı ego ondan alıyorum. Normalde bittabi söylersiniz? Böyle konuşup söylersiniz. Hayır. O oradan alıyor, çaktırmadan dönüyor seyirciye söylüyor. 3- 4 misli alkış alıyor. Bunu ondan öğrendim. Amma sorup öğrenmedim. İzleyip öğrendim. Teknik bu aha. Idareci çünkü benzeri husus öğretmez. Çırak öğrenirse o mahir tamam, hakeza tıpkı tümce. Neyse onun için Münir koca ile hakeza garip anımı de anlatmadan boşamak istemedim. Erol (Günaydın) ağa doğrusu kelle tacım, canım benim. Tanrı yağmur eylesin, nurlar zarfında yatsın kâffesi. Çokça balaban katkıları oldu tabiatıyla antlaşma içre. Hepsinin ruhu neşeli olsun.”

SORU: Amin. Mimari fakültesinde okudunuz ama mezun olmadınız diyerek biliyorum. Ama resmi olmasa üstelik mimari çizimleriniz oldu ve bu mesleği yaptınız sanırım, anca mi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Tamam doğrudur. Öz ihtiyaçlarımı çizdim. Kendi evimi hem çöz tasarım hem de mimarlık yerine. Söz Gelişi iki tane üretimevi binam vardır, 25 bin metrekare sınırlanmış düzlük. Bilcümle mimari konsepti ve da araba yerleşimleri vs. bütün bunların hepsini ben yaptım. Ama bizim öz ihtiyacımız amacıyla yaptım. Silivri’bile ayrımsız kom evi mimarisi yeniden bana ilişik. en son inşaatım birlikte Bodrum’daki evimizde iki ağacın arasına torunuma bire bir ongun sülale yaptım.”

SORU: Hangi sunturlu.

Tarık Pabuçcuoğlu: “Onun resmi olsaydı gösterirdim size. en son mimarlık hareketim o oldu.”

ISTIFHAM: Akademi’da okumanızın birlikte oyunculuğu ve bir zamanda babanızın oluşum ve endüstri işini tıpkısı arada götürdünüz senelerce. İkisi üstelik apayrı işlemler. Kaç sene yaptınız bu iki mesleği birlikte?

Tarık Pabuçcuoğlu: “30 yıl yaptım. Bittabi önceki başladığında endüstri formatında değil, işlik çapındaydı. Ama antlaşma ortamında hem Türkiye’nin hem tekstilin Türkiye’birlikte ve ensiz dışında gelişimiyle büyüdük. Zira biz bütün dış satım yaptık. İç pazarda zorlu bağımız olmadı. Ürettiklerimizi ihraç ettik. Hep bu gelişmelere koşut kendisine işletmede o oldukça atölye bin kişinin istihdam edildiği, 50 milyon dolar dış satım özne ayrımsız uran tesisi haline geldi. Bu otuz sene kadar devir aldı. Dolayısıyla bence çokça çokça iri başarılar elde etti hakikaten.”

ISTIFHAM: Bayıltıcı olmadı mı sizin üzere otuz sene hem köpoğluluk hem üstelik bu işi boşaltmak?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Müfit umum tersi. Onunla ait beş altı husus söyleyebilirim. Birincisi ego tiyatroyu tek zaman, bittabi kim mesleğim amma geçimimi sağlayan mesleğim olarak görmedim. Nedeniyle de o bakımdan haddinden fazla rahattım. Yani seçkin şekilde oyun grubunda oynayamadığım devir kazancım ortadan kalkmayacak. Çünkü ayrıksı bir kazancım vardı. Bu çokça nazik aynı rahatlıktı aşağılık. Çokça iri aynı hürriyet ve kendinizi hiç kısıtlamadan, çokça yenileniyor, geliştiriyor ve öğreniyorsunuz. Bir Numara söyleyeceğim bu. İkinci söyleyeceğim da tıpkısı üretimlik işletmesini düşünün, ağabeyim ile ortak, beraberiz. Bütün bu işletmeyi o ağıl o getirdi. Sabah alışılagelen kahvaltınızı edersiniz, fabrikaya gidersiniz akşam ezanı 17.00- 18.00’e kadar, kaçta paydos ediyorsanız fabrikada durur, oradan evinize gelirsiniz. Ben eve gelmiyor, tiyatroya gidiyordum. Oyunumu oynayıp öyle eve gidiyordum. Nedeniyle hep dönem 09.00-17.00 arası işin getirdiği stres, fütur vs.yi sahneye çıkınca unutuyorsunuz. Yani sahnede başka benzeri madde hatır hakkınız, anca bir şansınız namevcut. Bu rehabilitasyon haline geldi kul. Yani devir yoruluyordum, akşam dinleniyordum kadar. Böyle tıpkı otuz sene geçti. Yani çokça güzel geçti şükürler olsun.”

ISTIFHAM: Seyirci sizi televizyonda ilk defa “İkinci Bahar” dizisindeki “Vakkas Resuloğlu” karakteriyle tanıdı ve sevdi. Bu dizinin Samatya’de geçmesi, sizin de Samatyalı olmanızın etkisi sizin üzere haddinden fazla balaban olmalı. Aynı bile Şener Şen, Türkan Şoray, Gaye Yücel ve sunturlu oyuncuların tıpkısı arada olmasıyla hamam ve çokça güzeldi, sizce birlikte öyle değil mi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Peki, yani o alelacayip bir proje tabiatıyla. Onun ayrımsız yapılmadı bir daha. O çokça değişik şekilde tasarım edilmiş tıpkı projeydi. Yani tıpkısı beyaz perde filmi gibi düşünün. Çok detaylı süren tıpkı beyaz perde filmi. Başı anlaşılan, sonu galiba. Senaryonun tamamının hikayesi vardı. Hangi ahit başlayacağı, ne ahit biteceği belliydi. Harbiden dahi 36 devir yerine planlanmıştı. Sarkmalardan ötürü tıpkı bölüm uzadı, 37 bölümde bitti. Amma başladı, çekildi ve bitti. Demin güvenilmez, süreler detaylı. Değme hafta senaryo yazılması gerekiyor. Temas hafta bire bir sürü şeyin yaratılması gerekiyor. Değme molekül galiba olduğu ant tutarlılığı yüzde beniz oluyor. Hiç aynı kaçarı göçeri olmuyor. Iskalamıyor, tıkanmıyor tamlık hikaye.”

“2000’li yıllar ile 2020’li yıllar arasında haddinden fazla korkulu aynı kültür erozyonu farkı var”

SORU: “Maltalık Bilgisi” dizisinde Perran Kutman ve tüvana ayrımsız ekiple birlikte ‘Amil Sağlam’ karakterinizle yine gönüllerde padişahlık kurmuştunuz peyrev amacıyla, ne hissediyorsunuz o proje amacıyla?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Yani şükrediyorum.”

ISTIFHAM: O de mufassal süren tıpkısı projeydi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “4 sene akıcı devam etti. Baştan itibaren tuttu. Haddinden Fazla keyifle çalıştık. Yani hakikaten hayatımda haddinden fazla makro yeri olan ayrımsız proje.”

SORU: İzleyici namına biz o sıcaklığı aldık. Günümüz projeleriyle kıyaslayacak olsanız, demincek dahi eskimemiş bire bir projeden çıktınız. Aynı şeyleri hissediyor musunuz? Dönemler, ekipler, amal değişiyor. Ne düşünüyorsunuz?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Evet. Tabii bu soruyu sadece seri piyasasıyla veyahut birlikte dizi film sektörüyle ilgili cevaplamamak geçişsiz. O dönüş 2000’li yıllar. 2000’li yıllar ile 2020’li yıllar beyninde çok pahal tıpkı kültür erozyonu farkı var. İnsanımızın davranışı, birbiriyle olan iletişimi, etkileşmesi, ilişkileri, kâffesi çokça değişti. Nedeniyle insanımızda genel kendisine tıpkı trok var. Gençlerimize baktığım ahit, 20 yıl çokça de tafsilatlı aynı müddet değil ama 20 yıl öncenin, o zamanın gençleri elan sorumluluklarının peşinde giderlerdi. Daha sorumluluk kabul etmek, yaptıkları işe heyecanlanmak gibi özellikleri vardı. Deminden gençlerde bunun çok azalmış olduğunu düşünüyorum. Bu dahi bittabi eksantrik benzeri dağınıklığı getiriyor.”

ISTIFHAM: Sizce illet oluyor tamam bu değiş?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Bu bilcümle dünyada olan, iletişimin bu kadar çok bayındır olması, toplumsal medyanın hayata girmesi, bir de tabiatıyla kim yetişek politikalarından kaynaklı. Eğitimde eskiye bakılırsa elan bol bire bir noktada olduğumuzu ben söyleyemiyorum maatteessüf. Bu faktörlerden biri. Onun haricinde bizim ‘Hayat Bilgisi’ni çektiğimiz dönemde diziler 70-80-90 dakikaydı süreleri. Dolayısıyla bir hafta içre yani 5 günde, 70-80 sayfayı haddinden fazla rahatlıkla çekebiliyorduk. Deminden 140 husus istiyor kanallar. 140 sayfa iki misli girmek ve müddet bire bir. O devir hangi yapılıyor? Cazibe süreleri uzuyor ve uzaması halledilemiyor. İki takım kendisine çalışmaya başlıyorsunuz. 2 yönetmen, iki ayrı göz, iki ayrı vizyon. Bu birlikte yetmiyor. Artı iki misli yazan senaryocu var. Değişen hiçbir molekül bulunmayan. Müddet bire bir, senaryocu bir ama iki misli. O ant hangi oluyor? O ahit daha sıradanlaşıyor, daha yüzeyselleşiyor. Duygular kayboluyor. Aynı şekilde o süreyi katmak üzere yapılmaması gereken şeylere müracaat etmek zorunda kalıyoruz. Çaresi bulunmayan. Bu dünyada başka ülkede rastlanan aynı öz değil. Bizim ülkemize has tıpkısı ebat. Ama hakeza gidiyor işte.”

SORU: Dijital platformlar o yüzden mi açıldı acaba?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Onların hepsi ağız ağıza birey açılım bence. Hoppadak ticari şeyler onlar.”

ISTIFHAM: Olur Hanay Bilgisi’ndeki ‘Amil’ karakterini keleş aynı başmuallim namına canlandırdınız detaylı yıllar ve kafanızı kazıtıyordunuz. Antrparantez o dönemler keleş olduğunuzu düşünüyorlardı diye hatırlıyorum?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Evet. Ego kendim kazıyordum. Onun da hikayesi haddinden fazla enteresan elbette. Çokça canan kardeşim Bol Beşaret, çok severim ben. Türkiye’nin sunma dolgunca eğlendirme yazarlarından olduğunu dizge biliyor. Bu sekans için görüşmeye gittiğimizde ‘Ağabey kel olacak.’ dedi. Ben üstelik, ‘Benim jenerasyondan başı açık çokça arkadaşım var, oyuncu.’ dedim. ‘Yok, koca ille sen olacaksın amma keleş ol.’ dedi. Şüphesiz olacak? Peruk denedik. Zira o büyüklüğünde çok arzulu ve deminden daha iyileri var, malzemeler kaslı. Kel aynı azamet varsa takıyorsunuz, algılanmıyor yani. Amma denedik olmadı. O dönemki kameraların özellikleri farklıydı, okudu. Yani mahsus oldu tekmil kendisine. Olmadı, ne yapacağız? ‘O antlaşma kazıyacağız ağa.’ dedi. Kuşkusuz kazıyacağız! Gittik berbere bir güzel kazındık. Ondan sonra ego seçkin gün yülüme evet, şöyle bire bir geçip üzerinden tertemiz çıkartıyordum. Dört yıl anca gezdim. Ama anne enteresan, güzelce ve matrak tarafı de gökçe yazın Mayıs kocaoğlan böylecene seri tatile giriyor, iki ay. Kesmiyordum. Brokoli kabil çıkıyordu saçlarım. Kesiksiz kazıdığım üzere elan ferah çıkıyordu. Ahir sezon sonunda kökeninden başlıyorduk. Hakeza garip maceram var.”

Soru: Bunu oyunculuk için yaptınız.

Tarık Pabuçcuoğlu: “Benim haddinden fazla hoşuma gitti. Yani abuk sabuk gelebilir başkalarına ama görüşme uğruna, oyunculuk uğruna yani bilmiyorum. Benim hoşuma gitti.”

SORU: Bambaşka hangi yaparsınız oyunbazlık için, nelerden vazgeçersiniz evet üstelik daha bambaşka nasıl değişimler yaparsınız?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Bugüne kadar yaptıklarımı yaparım temelinden. Yani bilfarz hep o endüstriyalizm hayatım süresince, 30 yıl boyunca ben tek yaz tatili yapmadım. Yaz tatili 15 ahit evet de 1 kamer ise onları hep oyun turnesi adına kullandım. Bu benzeri gerileme mi? Bence değil. Çokça da eğlenceli. Tek şeyden nükûl etmek zorunda kalmadım. Tercihlerimi oyun yönünde, konferans yönünde kullandım. Ben tek şeyden fariğ değilim.”

SORU: İşleriniz amacıyla şehirlerarası dolaşsanız bile tafsilatlı yıllardır Bodrum’üstelik yaşıyorsunuz değil mi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Olur yani tıpkı 10 seneye yakın oldu.”

ISTIFHAM: Orada tıpkı konservatuar kurulmuştu, tiyatrosu yoktu. Siz üstelik sonraları Şehir Tiyatrosu’nun açılışını yaptınız diyerek biliyorum öyle mi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Konservatuvarla onun ilgisi yok. Yani konservatuvar Bursa Sıtkı Koçman Üniversitesi’nin Iyice Sanatlar Fakültesi yerine Bodrum’üstelik. O fakültenin düzencilik bölümü, denizcilik bölümü, ayrıksı bölümleri bile var. Bu ayrıntılı yıllardır orada filhakika. Bir derinti öğrenci var orada oyunbazlık okuyan. Site Tiyatrosunun kurulması ise alelacayip tıpkısı şey. Bundan 4 yıl ilk, esbak sevgili başkan vaktiyle, Şehremaneti Meclisinin rey birliğiyle aldığı bir kararla kurulmasına karar verildi ve ondan sonradan kuruldu. Kurulma amaçlarından birinin konservatuvarla şöyle benzeri ilgisi var: Bodrum’da bu büyüklüğünde yetişen aktör var fakat Bodrum’de yerleşik tiyatro namevcut. Tiyatroların hepsi turneye geliyor. Tiyatrodan yoksun değil Bodrum amma gelip, oynayıp gidiyorlar. Dolayısıyla beledi tıpkı seyir, onların kendilerini geliştireceği, pişirebileceği seyir yoktu. Bir o, ayrımsız de tabiatıyla ki Bodrum’un yerlisini, esas Bodrum’lu olanları, ‘Napıyon gari?’ diyen kardeşlerimizi, sevgililerimizi oyun ile sunmak amacıyla kurduk. Onların benzeri tanışıklığı namevcut çokça ayrıntılı zamandır.”

SORU: Neler yapıyorsunuz evet tiyatroda? Projeler, oyunlar var değil mi?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Gayet tabii. Temas sene tıpkısı baziçe koyuyoruz. Pandemi dönemi amiyane aleniyet verdi maalesef hiçbir madde yapamadık. Tiyatroyu açamadık, gidemedik, oyun yapamadık. Hiçbir özdek yapamadık. Ama pandemi etkisini azalttıkça ufak ufak şeyler yaptık. Şu anda oynanmakta olan 3 şerha baziçe var. İki modül birlikte yavru oyunu var Bodrum Belediyesi Site Tiyatrosunda. Gayet ferah gidiyor. Belediyenin çok kısıtlı imkanlarına rağmen önümüzdeki mevsim bakir oyunlar konacak bittabi.”

ISTIFHAM: Sizin düz aldığınız oyun var mı orada?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Elbette iki oyun. Şu anda onlar oynamıyor. İlk açılışta vardı 2 oyun. ‘Nafile Dünya’ ve ‘Batakhane Güzeli’. Onlar oynandı bitti. Onlar kalktı. Şimdi eskimemiş oyunlar var.”

SORU: Bakir sezonda ayrımsız oyunda siz de olacak mısınız?

Tarık Pabuçcuoğlu: “İşte onu bilmiyorum. Şu anda oynanmakta olan 3 baziçe var. Sonraki oyunlara bakacağız. Elan mahsus değil. Onunla ilişik ayrımsız gelişme bulunmayan şu dakika.”

SOR: Hobi olarak marangozluk yapıyormuşsunuz?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Boydak marangozluk değil.”

ISTIFHAM: Bambaşka neler var?

Tarık Pabuçcuoğlu: “Tesisat, inşaat, çıpa, temel. Henüz hangi yapayım?”

SORU: Tıpkısı bünyede ayrımsız sürü yeteneği barındırıyorsunuz maşallah.

Tarık Pabuçcuoğlu: “Hayatiyet tesisatı üstelik yaparım, su tesisatı, doğal gaz tesisatı, bozuk akarsu tesisatı birlikte yaparım. Elan hangi yapayım?”

ISTIFHAM: Akıbet namına ayrımsız mesajınız varsa alalım efendim.

Tarık Pabuçcuoğlu: “Öncelikle adamakıllı yüzünüzü gördüğüm üzere haddinden fazla mutluyum. Teşekkürname ediyorum bu mülakat amacıyla. Hep izleyenlere, okuyanlara, beni tanıyanlara, tanımayanlara hepsine mıhlı, sevinçli, huzurlu, bahtiyar eyyam diliyorum.”

ISTIFHAM: Biz çok teşekkürname ederiz efendim sizinle bu sunturlu röportajımız amacıyla. Sağ olun.

Share: